Hanımların Dikkatine !
Baştan anlaşalım. Bu senin beklediğin gibi bir
tanıtım yazısı olmayabilir. Ne bekliyorsun onu da bilmiyorum ya, ama illa çok
resmi bir şey istiyorsan buyurunuz aşağıdaki metin kitabın tanıtım metni.
"Bir adamı onun hem annesi, hem sevgilisi,
hem metresi, hem en yakın arkadaşı, hem kızı, hem de inşallah karısı
olabileceğine inandırmak; işte asıl kadınlık buydu Ayşe'ye göre. Mehmet'i başka
kadınlarla yatmaktan alıkoymak biyolojik bir meseleydi, ama onu hayatında
başrol oynayacak başka kadınlardan vazgeçirmek, bir kampanya
gerektirirdi." Gelin Başı adlı kitabıyla okurlardan ve edebiyat
dünyasından büyük övgüler alan Seray Şahiner'den yeni öyküler... Hanımların
Dikkatine'de aynı günde geçen dokuz öykü yer alıyor. Filmlerden öğrenilen aşk,
masallardan kurgulanan gelecek; reklam kampanyalarının sunduğu ilişki
modelleri, pozitif düşünce kitaplarının aktardığı iyimserlik; sağlık
formlarının sorguladığı cinsellik; banka müşteri hizmetlerinin belirlediği
"memnuniyet" kriterleri, GSM operatörlerinin modellediği
"iletişim"den kotardıklarıyla kendilerine bir hayat biçmeye çalışan
kadınlar... Tüm sesleri, tüm renkleriyle; içeriden ve dışarıdan.
Yok tatmin olmadın mı? O zaman buyurunuz.
Seray Şahiner’in “Hanımların Dikkatine” kitabı bu
yaz okuduğum kitaplardan sadece biriydi ama en eğlencelisi olduğunu söylemeden
edemeyeceğim. Kitabın ismi Hanımların
Dikkatine olsa da, bence tam da “Heyy Erkekler Bilgilerinize Sunulur!” tadında bir
kitap. Kadınların dünyasını anlatan, yıllardır İsviçreli Bilim adamlarının da
çözemediği, erkeklerin hep o sorduğu “Bu
kadınlar ne istiyor arkadaşım?” , “Abicim ben onu anlamıyormuşum, ee ne
yapsaydım?” “Hayır anlamadım şimdi bu neyin tribiydi?” sorusunu bir nebze de
olsa cevaplayan Hanımların Dikkatine dilinin güzelliği ile de fark yaratan bir
öykü kitabı olmuş.
Kitapta birbirine bağlı dokuz öykü yer alıyor.
Kitaptaki ilk öykü olan Ceylan Yürüyüşü hani o hepimizin evde ya da gittiğimiz
bir yerde muhakkak duyduğumuz “Yahu bu overlokçudan kaç tane var? Yoksa beni mi
takip ediyorlar?” sorusunu sordurtan overlokçu arkadaşların anonsu ile
başlıyor.
Hanımların dikkatine;
overlok makinesi ayağınıza geldi. Halı, kilim,
yolluk paspas kenarına, halıfleks kenarına overlok çekilir. Beş dakikada
yapılır, hemen teslim edilir.
Evde pazar günü uzanmış kitap okurken sinirinizi
bozan bu anons, kitabın daha ilk cümlelerinde sizi daha sonra edeceğiniz
tebessümlere hazırlıyor. İlk öyküde Reyhan Hanım ile tanışıyorsunuz. Reyhan Hanım,
kocasını genç bir kadına kaptırmak üzere olduğunu anlayınca hani şu İstanbul
Büyükşehir Belediyesi’nin çeşitli semtlerin parklarına yerleştirdiği spor
aletleri var ya, onların hakkını vermeye başlayan bir kadın olup çıkıvermiş. Biraz
üzülüyorsunuz, hayat hikayemizin başı benzemese de, sonumuzun Reyhan Hanım gibi
olmayacağı ne malum diye soruyorsunuz. Tam kafanızda binbir soru kavga ederken,
birden ikinci öykü olan Fesleğen’de Sibel’in Mehmet’e olan iflah olmaz aşkı ile
tanışıyorsunuz. Biraz “ahh ahh, vahh vahh, yazık kıza ya!” biraz da “Allahın
cezası Mehmet” diyorsunuz. Arada “Ama kızım Sibel sende yani, bu kadar yapma!”
diye kendi kendinize konuşuyorsunuz. Ve bir sonraki öykü Promosyon Kuralları’nda
Mehmet’in Sibel’i savsaklamasına – hepimiz en az bir kere savsaklandık herhalde
değil mi?- sebep gerçek aşkı Ayşe ile tanışıyorsunuz. Her bir öykü birbirine
bir yerinden bağlı. İsterseniz tek tek öykü gibi isterseniz roman tadında bile
okuyabileceğiniz bir kitap. Ben ilk öyküden o kadar keyif aldım ki dokuz öyküyü,
dokuz güne bölüp okudum. Tadını çok beğendiğim bir yemeğin ucundan her gün
tatmak ister gibi. Kitabı okuyacak her kadının kendinden bir parça bulacağı
aşikar, gülüp geçtikleriniz de olabilir, eskilerden ya da bugün
yaşadıklarınızdan bir şey de hatırlatabilir. Tam olarak kitaptaki Reyhan, Ayşe,
Sibel, Nergis, Elif gibi biri olmayabilirsin ama illa ki kendinden bir şey bulacaksın.
Ne yani sevgilin mesaj atmış mı diye beş dakikada bir cep telefonuna hiç
bakmadın mı? Birinden hani o biri var ya, heh işte ondan mesaj gelir mi diye düşünürken, gelen mesajın bankadan olduğunu görünce inceden inceden hiç saydırmadın mı?
Tamam işte doğru yerdesin. Kulübe hoş geldin. J
Ben kitabı okurken çok eğlendim. Elbette yaş
kemale erince bazı şeylere sadece gülüyorsun. Kitabın son kısımlarını okurken
tatildeydim. Bodrum ve sabahın körü. Herkes
uykuya dalalı neredeyse 2-3 saat olmuş ben sahildeyim. Sahilde birkaç çocuklu
aile dışında kimsenin olmamasının verdiği bir rahatlıkla da bazı yerlerde
bastım kahkahayı! Bodrum, Bodrum olalı kitap okurken böylesi kahkaha atan biri
ile karşılaştı mı bilmiyorum ama o kadar eğlendim ki sahilde çalışan genç
çocuğun “Abla Cem Yılmaz’ın kitabını mı?” okuyorsun sorusuna bile maruz kaldım.
Biz kadınlar garip varlıklarız vesselam. Hele
birde bir adam hayatımıza girdi mi bazen farenin içinde dönüp dolaştığı
labirent bazen de farenin ta kendisi olabiliyoruz. Erkekler bizi anlamıyormuş “Amannn
ne üzüldüm!” – bu kısım elim belimde, hıh çok umurumuzdasınız yüz ifadesi ile
söyleniyor elbette- sorsanıza biz
kendimizi, yaptıklarımızı her zaman anlıyor muyuz diye. Az mı konuşuyoruz
kendimizle, az mı ne yapsam ki sorusunu sorduk birbirimize, ya keşke öyle
söylemeseydim deyip sonradan az mı pişman olduk. Evet, az hem de çok az. – burada
yazar, ki o ben oluyorum sanırım, ödün vermeyen kadın tribinde- Az değil elbette!
Her zaman mı? Hayır elbette! Hepiniz için mi? Saçmalama hayır tabiî ki de! Ama
bizimde kendimizi anlamadığımız zamanlarımız oluyor. Tabi ki birini gerçekten çok sevince! Gururdan dem vurduğumuz zamanlar olmuyor mu? Aynı kitapta geçtiği gibi “Genç kız ayaklarıymış! Biraz kırılgan
konuştum diye rahvan koşan Hülya Koçyiğit mi sandın sen beni?” diye
hayıflandığımız oluyor elbette. “Heyyt be! Sana da bu yakışır!” tarzı
birbirimizin acısını dindirmeye çalışma çabalarımız tam Oscar En İyi Yardımcı Kadın
Oyuncu ödülüne aday olmalık kıvamında…
Bitmiyor işte, bir ilişkinin derdi bitmiyor. Bir
tek erkekler mi nasıl davransam acaba diye düşünüyor sanıyorsunuz ya da belki
de hiç düşünmediğiniz için sonumuz varmıyor pembe panjurlu eve… Her kadının
cebinde baskısı hiçbir yerde olmayan ama aynı öğütlerin yazdığı hayali bir
kitap vardır. Her şey madde madde yazılıdır orada. Ne mi anlatır o kitap?
Madde 1: Hanımların Dikkatine’de yazdığı şekliyle
“Kadının kulağına ezan okunurken, ismi yerine adamı sıkmayacaksın vaazı üflemişler.”
Heh işte biliriz. Adamı sıkmayacaksın, daraltmayacaksın. Gezecek, tozacak
nerdeydin demeyeceksin.
Madde2: İkinci madde bütün kadınların üzerine en
çok çalıştığı maddelerden biridir. Ne diyor o kitapta: “adamlara önemsizmiş
gibi davranacakmışız. Mesela adam seni aradı, sen de ayağına sıfır numara
parlatıcı sürüyorsun o esnada. Buluşalım, diyor adam, diyecekmişsin ki: Gelemem,
işim var. Böyle ayak tırnağının parlatıcısını bırakıp ayağın götüne vura vura
gidersen daha çoook ağzını havaya açıp beklersin.” Pek beceremeyiz dedim ya işte, biz sizin
gibi değiliz, sevince hoop yelkenler fora!
Madde 3: Sorgularız. Birbirimize sorarız. Sonuca
vardığımız pek görülmemiştir ama genelde yine kitapta yazdığı şekliyle “Belki de
ne zaman gelseler hazır olduğumuzu bildiklerinden gelmiyorlardır.” sonucuna varırız.
Ama hep sen yeter ki gel tadındayız.
Madde 4: Her kadının muhakkak birçok ilişki
yaşamış, ilişkinin ağzından girmiş burnundan çıkmış arkadaşları vardır. Zırlama
ya da karar verme arifesinde aranırlar. Ve hep “Zaten sana bir şey söyliyim mi;
bir adam sana ‘seni üzmek istemiyorum’
dedi mi kaçacaksın, Belli ki üzecek o seni. Aklı sıra diyor ki: ‘bak ben
üzerim, baştan haber vereyim, işine geliyorsa kal, gelmiyorsa ilerde başımı
şişirme.’ Kendileriyle tehdit edip gidiş kapılarını açık tutuyor herifler.” sözlerini tekrarlarlar. Boşverrr diye de sıkı
bir tondan postayı koyarlar. Bilmezsin o posta adama mı, sana mı kondu. Ama
neymiş seni üzmek istemiyorum diyene ya yaklaşmayacaksın ya da selpakları
hazırla kuzum!
Peki Madde 5: Bu maddede kafa hep dik olur, tek
kaş havada, alaysı bir ifadeyle, ah be
kızım girişiyle aynı kitapta yazdığı gibi “Bu adamlar karakterli kadın sevmiyor
şekerim; bizim gibisi baştan cazip geliyor, sonra bakıyorlar ki cakaları bize
sökmüyor, gidiyorlar. İstiyorlar ki böyle onların yanında gözünü dünyaya onunla
açmış gibi davran, ‘Sen ne şahanesin, şöyle şaşırtıcısın, böyle harikasın, aa
bunları nerden öğrendin?’ de.” söylenir. Kadınlar arasında hep konuşulan
erkekler çok güzel, zeki, yetenekli kadınları sevmez. Hepsi bir arada olmazmış.
Erkek dediğin onun hakimiyeti altında olacak, onun lafı üstüne laf söylemeyecek
kadınları severmiş-in öyküdeki karşılığı tam da bu şekilde.
Bu maddelerin hepsini burada ifşa edeceğimi
beklemiyorsunuz herhalde değil mi? Eğer bekliyorsanız yanılıyorsunuz elbette.
Ama biz kadınlar, hepimiz birbirimizden farklıyız. Bazen Sibel gibi sevdiği
adamı beklerken zırlayanlarımız “Türk
filmlerinde kadınlar 30 yıl sonra dönen sevdiklerine tek laf etmeden kucak
açmıyor muydu? Kendisi bir gece beklemişti hepi topu; tmama tüm ilişkiyi
sayarsa bir yıl. E madem bırakıp gidemiyordu, demek beklemeye değer bir adamdı
bu. Bekleyecek, o gelince de “hoş geldin” demesini bilecekti.” diye kendini
avutanlarımız var. Ya da yine Sibel gibi “Mehmet de herkesin Sibel’i izlediğini
fark edip böyle bir kadın kendisine aşık olduğu için gururlansa, hem onu
yeniden keşfedip hem de diğer erkeklerin bakışlarından kıskansaydı…” hayalleri
kuranlarımız...
Dedim ya hepimiz farklıyız diye Elif gibi
sinirlendi mi sevgisini kalbine gömüp arkasını dönüp gidenlerimiz, “bir adamla
tanıştığınız gün “Çocuğumuzun adı ne olsun?” diye hesap etmeye
başlıyorsun,seninki heapsızca sevmek oluyor. Ben adamın üzerinden bir adım
sonrayı hesaplamıyorum diye samimiyetsizim öyle mi? O da güzelmiş.” diye daha
zayıf olanlara laf söyleyenlerimiz yok mu, var!
Özetle bazen “Cacığa hıyar olmaz senden, ben
kafasızım ki seni şişirip şişirip tepeme çıkardım.” seni der çeker gideriz. Bazen
“Bizde de gurur seçmeli dersti, baktık veremicez, seçmedik örtmenim…” şeklinde
seviyorum işte diye ağlarız, yetmez “Gurur ne be! Adamı aramıcam diye oturup
zırıl zırıl ağlamanın adı guru mu oldu? Tamam, biz bu itler ya giderse diye
gözümüz kapıda bekliyoruz ama en azından aşkımıza sahip çıkıyoruz.” diye dert
yanarız.
Bazen de “Mecbur muyum bu itlerin üç kuruşluk
avcı psikolojilerini okşayacağım diye kaç-kovala yapmaya? Ben de buna karşıyım.
Ne hissediyorsak o; hala üç kuruşluk mahalle kızı numaralarıyla adam
tavlayacaktık madem, ne diye bunca okul okuduk?” der kimseyi takmayız.
Ama hepimizin diline bir kez de olsa yapışır “…
kalbime deniz anası yapışmış gibi hissediyorum.” sözü.
İşte bu da birçok farklı kadının dilinden
kadınların mükemmel hikayesi. Kendini bulamazsan bil ki arkadaşını bulacaksın. Erkeklere
gelince kadınları biraz da olsa anlamanız için iyi bir yol haritası. Okuyun,
okutun J
PS: 1- Kalın yazılmış yerler Seray Şahiner’in
Hanımların Dikkatine kitabından alıntıdır. Yazının içeriğine uyarlanmıştır. 2- Bu arada bunu yazan kişi pembe renginden
nefret ediyor. Hatta nefret kelimesini sadece pembe rengi için kullanıyor. Anladınız siz onu J
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilMerhaba, size cevap yazarken nasıl becerdiğimi bilmediğim bir şekilde yorumunuzu silmişim, kusura bakmayın :( yazdıklarım hakkında yorum almaya pek alışkın değilim. Yorumunuza gelince kadınlar da erkekler gibi birbirine benziyor elbette. Sadece eğitim durumları, sosyal çevreleri ve hayat tecrübelerine göre bazı şeyleri yapış şekilleri değişiyor. Yoksa kadınların büyük bir kısmı aynı duygusal temellere göre hareket ediyor. En azından benim gözlemlediğim kadarı ile böyle. Kitap da bunu çok iyi ifade ediyor. Ödüllü bir kitap olmasına rağmen yeteri kadar değer bulamadığına inanıyorum. Erkekler keşfederse bence daha fazla okunacaktır. Güzel geri dönüşünüz için teşekkür ederim.
SilBir erkek olarak okurken inanılmaz şaşırmıştım, gerçekten kadınlar böyle mi yapıyor diye..Hele de okumuş, meslek edinmiş kadınların bunları yaşadıklarına veya yaşayabileceklerine..Erkeklere zaten sözüm yok, Seray Şahiner nefis anlatmış. Bu kitap da elime tesadüfen geçmiş, Şahiner de ne zamandır okumak istediğim yazarlardandı ve iyi ki okumuşum. Hele de diğer öykülerle bağlı olan uzun o son öykü..Gerçekten kadınları anlamak için erkeklerin okuması gereken bir kitap, daha da önemlisi çok önemli bir öykü kitabı. Daha fazla okunmalı, duyurulmalı..Teşekkürler yazı için.
YanıtlaSilTekrardan merhaba, acaba mail adresiniz var mı ? Bununla ilgili bir şey söylemek istiyorum da. Bu arada ben de kitabın bu kadar az okunmamasına şaşırdım, çok güzel öyküler var çünkü, dili de akıcı ve doğal. Diğer Şahiner kitaplarını da bir an önce okumak istiyorum...
YanıtlaSilMerhaba, kubracaglayan@hotmail.com
Sil