Amadeus



“Bütün dahiler göklere uzanır.  Mozart ise gökten inmiştir.” Albert Schweitzer

Ölümsüzlüğü arayanlar…  Uzun, upuzun, bir nehirde çakıl taşı olan sıradan insanla, nehrin kendisi olmak isteyen, yüzyıllar geçse de hep gürleyerek akmak isteyen insana hayat aynı olabilir mi? Hayat aynı davranabilir mi? Ölümsüzlüğü arayan ruhlar… Yaşarken birkaç kez ölenler, ölüp ölüp dirilenler, acı çekenler, can çekişenler, ruhlarının dalgalarını kontrol edemeyenler, bazen notalarda bazen sözcüklerde kaybolanlar, nerede kaybolduğuna aldırmadan yol almaya çalışanlar,  gerçekten yok olduklarında var olabilmek için,  çoğu zaman varken yok sayılmaya katlananlar, eserleriyle var olmayı, bedenen var olmanın üstünde tutanlar… Hayat onlar ve bizim için aynı olabilir mi?

1820’lerin sonları. Viyana’da soğuk, karlı bir gece… Ve gecenin sessizliğini bir evden yükselen o ses bölüyor. “Mozart, katilini affet, itiraf ediyorum seni öldürdüm. Evet, seni öldürdüm. Beni affet!” diye inliyor bir adam. Film boyunca Mozart’ı onun gözünden izleyeceğimiz, dinleyeceğimiz Antonio Salieri... Kapıyı açmasını isteyen yardımcıları içeri gidiyor. Salieri boğazı kanlar içinde, yerde.  Mozart’ın 25. senfonisi yükseliyor. Müziğin ritmi, duygusu, görüntüler, insanı filmin daha ilk dakikalarında içine alıyor. Bir yanda Tanrı vergisi yetenekle doğmuş bir müzik dehası olan Mozart, diğer yanda Mozart’a ve ona bu yeteneği veren Tanrı’ya kin, kızgınlık duyan Antonio Salieri’i anlatıyor, ölümsüzlüğü arayan iki müzisyenin arasında geçiyor film… 

Bu sefer en sevdiğim ve 33 kez izlediğim filmi yazdım devamı için : http://filmloverss.com/amadeus/

Yorumlar

Popüler Yayınlar