35 Yaşında Bir Kadının Kısa Hikayesi
Dün bir yaş daha büyüdüm.
Şaire sordum, “Yaş 35, yolun yarısı”
dedi.
Aklıma sordum, “Çok yaşadık, çok gördük,
çok imtihandan geçtik, sendeledik, düştük, kalktık, savaştık, yaralandık,
iyileştik, ayağa kalktık, anladık, anlamaya çalıştık, hep bir mücadele, biraz
yıprandık. Bana sorsan 45-50…” dedi.
Kalbime sordum, “Ne şair, ne aklın neden
bahsediyor bilmiyorum. Şuradan koy bir şarkı sabaha kadar dans edelim, giyin
ayakkabılarını nereye istiyorsan koşalım, istiyorsan otur hiç bitmeyecek ve hep
15 kalacak kızın öyküsünü yazalım.” dedi.
Durdum. Gülümsedim.
Her şey istediğim gibiydi.
Şaire dönüp, “Hiçbir şeyin garantisi yok
ama yolun yarısındaysam, eh pek de fena sayılmaz.” dedim.
Aklıma döndüm, “Haklısın ama
iyi ki de böyle olmuş boşver, erkenden büyüdük, olgunlaştık işte… Bundan
sonra kolay kolay ne yıkabilir ki bizi, yeter ki sağlık
olsun… Sevdiklerimiz yanımızda olsun, her şeye bir çözüm bazen zor da olsa
bulunur” dedim.
Kalbime döndüm “Sen hep 15 kal... Genç
bir kızın heyecanıyla, saflığıyla sev hep. 15 yaşında bir kızın çılgınlığıyla
dans et, hiç yara almamışsın gibi yaşa. Hiç yorulmamışsın, hiç
yorulmayacakmışsın gibi mücadele et. Sahte ve çıkarcı insanların dünyasında
değilmişsin de, çok güzel bir dünyada yaşıyormuşsun, yarından umut, mutluluk,
huzur haricinde başka hiçbir şey gelmeyecekmiş gibi düşünmeye, hayal etmeye
devam et. Büyüme kalbim sen hiç büyüme...” dedim.
Zaman… Nasıl da çabuk geçiyor. 15, 25
yaşlarını geçip 30’a nasıl geldim ben… Ya sonrası, ya 35… Hızla
akıyor işte zaman. Yaşlanmayı kabul etmiyorum. Büyüyorum. Her gün, her gün
öğreniyorum, büyüyorum, olgunlaşıyorum. Kendimi tanıyorum, kendimi
keşfediyorum. Değişiyorum, yapmam dediklerimi yapıyorum bazen, yapmaktan keyif
aldıklarımı kenara kaldırabiliyorum. İşte bu yüzden ben 30’lu yaşları çok
sevdim. Ne güzelmiş kendinin farkına varmak, kendi gücüne inanmak…
Zaman… Senden bambaşka bir insan yaratabiliyor. Dünkü bana
bakıyorum, beni hatırlıyorum… Değişmişim. Şimdilerde daha bir gerçekçiyim.
Dünyayı kurtarmaktan çoktan vazgeçtim. Sadece öykülerimi yazarken
içinden çıkılmaz hayallere dalıyorum.
Yirmili yaşlarımın başında bir parmak hareketiyle geçtiğim acılı haberleri
ya da hemen arkasını çevirdiğim üçüncü sayfa haberlerini şimdilerde öyle
geçemiyorum. Bir çocuğun ağlaması da, yüz binlercesinin bir yerlerde açlıktan
kavrulması da aynı yakıyor beni. Vicdan denen şeyin ne olduğunu artık daha iyi
biliyorum. Bir seminerde, “vicdanlı doğmaz insanlar, vicdan zamanla
geliştirilen bir şey” demişti psikolog, şimdilerde onu daha iyi
anlıyorum.
Sahip olduklarımın kıymetini daha iyi biliyorum. Aldığım her nefes için
şükrediyorum. Sevdiklerinin, dostlarının yanında olması en büyük zenginlikmiş
oysa, yıllar sevdiklerimi aldıkça anladım ya bunu, şükrediyorum işte. Her
şeyden keyif almaya bakıyorum. Bazı konularda daha iyimserim,
bazılarında kötümser. Ama ne iyimserliği, ne de kötümserliği abartmıyorum. Çok
istediğim bir şey olmadığında sağlık olsun deyip geçebiliyorum, ya da olduğunda
kararında abartmadan seviniyorum. Hayatta her şeyin bir sebebi olduğunu kabul
ettiğimden beri, takılı kalmıyorum olaylara, insanlara… Ama bir
sebep olduğuna inanırken de sorgulamaktan vazgeçmiyorum. Neyi, ne kadar, nasıl
sorgulayacağımı, nerede sorgulamayı bırakacağımı da 30’lu yaşlarımda öğrendim
ben.
Şimdilerde daha çok gülüyorum, daha çok “seni seviyorum” diyorum. Kimi
seviyorsam çokça söylüyorum. Sadece söylemek de değil, bunu hissettirmek için
her şeyi yapıyorum. Seni seviyorum bazılarının dilinde altını dolduramadıkları
iki kelime olarak kalıyor ya, ben her şeyin olduğu gibi “seni seviyorum”un da
hakkını vermek için çabalıyorum. Hayat kısa, bilsin
insanlar sevildiklerini, bilsinler özlendiklerini, bilsinler kimseye
değişilmeyeceklerini… Hissetsinler… Sevmekten ve sevilmekten daha güzel ne var
ki şu dünyada.
Hayat işte… Parça parça dokuyor herkes gibi beni de…
Bugün üzse, yarın sevindiriyor. Bir gün ağlatsa, bir gün
güldürüyor. Bazen sıkı bir çelme takıp düşürüyor, bazen haydi şimdi
kalkma zamanın diyor. Zaman insana her şeyi öğretiyor. Bitmiyor öğreneceklerin,
her gün yeni bir şeyler daha ekleniyor. Öğrendikçe eksikliklerini görmek,
eksiklerini gördükçe daha çok susmayı bilmek, daha çok dinlemek ne güzelmiş.
Herkes gibi her şeyi bildiğimi sandığım zamanlar da oldu ya, oralarda takılı kalmamak
ah ne büyük nimet.
Öyle işte…
“30’lu yaşlarda ölsem de olur yani, o kadar yaşamaya gerek var mı ki?” diye
düşündüğüm yaşları hatırlıyorum da daha dün gibi. Gülüyorum şimdilerde o günler
aklıma geldikçe. Yapmak istediğim her şeyi bu yaşa kadar yaparım sanıyordum.
Öyle değilmiş. Şimdi sorsalar, yapmak istediklerim için birkaç yüzyıl yaşamaya
ihtiyacım var. Yaşayamayacağımı bildiğim için zamanın kıymetini daha fazla
biliyorum.
Takılmıyorum insanların söylediklerine. Canım isterse sokakta bağıra bağıra
şarkı da söylerim, herkesin ortasında dans da ederim. Kimseyi rahatsız etmeden
ne yaşamak istiyorsa yaşamalı insan. Kahkahası bol olmalı hayatın,
gözyaşlarından çalıp kahkahalar hanesine yazmalı. Kendi hayatını yaşarken,
başka hayatlara da sırt çevirmemeli ya insan, dünya gerçeğinden çok
uzaklaşmamalı. Dünya da milyonlarca yaşam mücadelesi veren insanları da
düşünmeli. Her şey kararında olmalı. Becerebiliyorsa orta kahve tadında
yaşamalı hayatı… Sade kahvenin acısıyla hayat geçmez, şekerli ile kahve ile de…
Özetle büyüdüm, büyüyorum ben.
Sevdim bu yaşı.
40’a kadar ne olur ne biter bak onu bilemem. J
Sevgiyle kalın
Yorumlar
Yorum Gönder