Bir Filmekimi daha ne yazık ki bitti
Ve bir
Filmekimi daha bitti. Filmekimi son üç yıldır hayatıma farklı bir
heyecan katar oldu.Hangi filmler gelecek merakı, eleştirmenlerin “bunları
izleyin” dediği filmlerin incelenmesi, sonra izlenmesi gerekenlerin seçimi ve
son olarak bilet bulma telaşesi… Telaşe diyorum çünkü en zor kısım bu.
Şanslıysanız film seanslarından önce oluşan o upuzun kuyruğa girmek zorunda
kalmadan ve bazen saatlerce ayakta beklemeden elinizde biletleriniz filminizi
izlemeye gidebiliyorsunuz.
Her Filmekimi
sonrası Hollywood filmlerine biraz daha mesafeli durur hale geliyorum. Elbette
Hollywood’da da iyi filmler var ama Filmekimi’nde ya da İstanbul Film
Festivali’nde izlediğim ve çok beğendiğim filmlerin 'vizyondakiler' diye sürekli
reklamı yapılan, büyük salonlarda gösterilen filmler arasında kendilerine yer
bulamaması nedense beni fazlasıyla üzüyor. Neyse gelelim bu sene izlediklerime ...
Blue is The Warmest Color - Mavi En Sıcak Renktir
Mavi En Sıcak
Renktir, Filmekimi’nin merakla beklenen filmlerinin başında geliyordu.
Biletleri en kısa sürede tükenen filmlerden biriydi ki, ek seans koydular ve ben de
o ek seansta kendine bilet bulabilenlerdenim. İzleyicilerin filmi bu kadar
sabırsızlıkla beklemesinin sebebi Cannes Film Festivali’nden Altın Palmiye
dönmüş olması mı yoksa iki lezbiyenin hayatını anlatmasının yanı sıra uzun süre
herkes tarafından konuşulan sevişme sahneleri mi bilemiyorum. Abdellatif
Kechiche’in yönetmenliğini yaptığı filmin ses getirdiği çok açık. Kendi
adıma konusunu da çok beğendiğimi söyleyebilirim. Eşcinsellerin dışlandığı bir
dünyada birbirini her açıdan tamamlayan iki kadın Adele ve Emma’nın aşkını,
farklı aile yapılarından geldikleri için ailelerinin tavrını, bir anlamda bugün
de birçok eşcinselin yaşadığı zorlukları anlatıyor film. Buraya kadar her şey
tamam. Ama ben kendi adıma filmdeki yoğun
ve oldukça uzun sevişme sahnelerinin, filmin konusunu ve misyonunu arka
planda bıraktığını düşünüyorum. Tabi yönetmenin filmi çekerken ne planladığını
bilmiyorum. Belki bir misyon yüklemek istememiştir filme.
İzlenebilir mi? Evet.
İzlemezseniz ne kaybederseniz? Bilmiyorum.
Denk gelirseniz izlemeli misiniz? İzleyin bari.
Metro Manila
Metro Manila Filmekimi’nin beni en çok etkileyen
filmlerinden biriydi. İngiltere’nin bu yıl Yabancı Dilde En İyi Film Oscar
adayı da olan film bugünü, küçük köylerden, kasabalardan büyük şehirlere göç
eden bir ailenin bizim farkında olmadığımız, farkında olduğumuz ya da
umursamadığımız dramını anlatıyor. Film belki Urfa’nın bir köyünden İstanbul’a
göçen bir aileyi anlatmıyor ama biliyorsunuz ki, burada da benzer hikayeler
yaşanıyor.
Sean Ellis’in yönetmenliğini yaptığı film Sundance Film
Festivali’nden de Dünya Sineması İzleyici Ödülü ile döndü. Filmde Filipinler'de
küçük bir köyde yaşayan ve tarım ile artık geçinemeyen Oscar ve ailesi, büyük
şehre Manila’ya göç ediyorlar. Ellerinde bavulları, iki ufak hatta biri
kundakta bir çocuk, bir kamyonetin arkasında… Sahip oldukları en büyük şey
inançları ve dürüstlükleri... Filmde birkaç kez o meşhur “In God We Trust” sözünü duyuyorsunuz. Hatta
filmde bir yerde Manila’da, şehirdeki bir panoda büyükçe yazılmış halini de
görüyorsunuz. Bir adam düşünün, koca bir şehirde dürüst bir şekilde para
kazanmak istiyor. Sıfırdan başlayarak. İnsanlara güveniyor. Dolandırılıyor.
Ailesi tuttukları sandığı evin kapısının önüne konuluyor. Kızının dişi ağrıyor
ama dişçiye götürecek parası olmadığı için bunun altında eziliyor. Çaresizce
her işi yapmaya ama tarım ile geçindiği günlerde olduğu gibi dürüst bir şekilde
para kazanmaya baş koymuş bir adam. Ve
bir gün, bir güvenlik şirketinde iş buluyor. İş görüşmesinde kendisi ile
görüşen yetkili, Oscar’a, işin çok tehlikeli olduğunu, ölebileceğini söyleyip bu
işi yapmaya hazır mısın diye sorduğunda “scar’ın verdiği “Evet, çünkü kızımın
dişi ağrıyor” cümlesi bile bu filmi izlemek için tek başına bir sebep bence.
Bu filmin son yıllarda izlediğim, var olma savaşına, yaşam mücadelesine ve
ailenin kutsallığına değinen en iyi film olduğunu söyleyebilirim.
İzlenebilir mi? Kesinlikle evet.
İzlemezseniz ne kaybederseniz? Çok şey
Denk gelirseniz izlemeli misiniz? Denk gelmek ne demek, bir yerden bulup
izleyin J
Soshite Chichi Ni Naru - Benim Babam, Benim Oğlum
Ben isim aklımda tutamam. Hemen hemen her şeyi yazarım. Yani yazmam ve
unutmamam gerektiğine inandığım şeyleri... O yüzden izlediğim filmlerin
isimleri, yönetmenleri, oyuncuları aklımdan silinir gider. Hani birileri “x
yönetmenin yeni filmiymiş, kesin izlemem gerek.” falan diye konuştuğunda,
onlara özenirim. Bana filmin konusunu anlatacaksın ki ben izledim mi, izlemedim
mi hatırlayayım. İzlediğim filmlerin yönetmenlerini de hatırlamadığım için
filmi seçerken yönetmenine değil, sadece konusuna bakarım. ( Adını asla unutmayacağım filmler de var
tabi J) Neyse bunu neden anlattım; çünkü, 'Benim Babam, Benim Oğlum'u izleyip eve
geldikten sonra filmin yönetmeni Hirokazu’nun diğer
filmlerini izlemek istedim. Hani kimmiş bu yönetmen merakıyla biraz bakındım. Ve
karşıma, zamanında izlediğimde inanılmaz etkilendiğim 98 yapımı Yaşamdan Sonra (
Wandafuru Raifu) çıktı. Yani siz bu iki filmi de izleyin. Peki, film neyi
anlatıyor?
Kan bağı her şey midir? İşte “Benim Babam, Benim Oğlum” bunu anlatıyor.
İki ailenin bebekleri zamanında hastanede karışıyor. Bu durum çocuklar altı
yaşına geldiğinde ortaya çıkıyor. Hastane yetkilileri aileleri
bilgilendirdikten sonra çocukların asıl ailelerine alışması için görüşmelerini,
beraber vakit geçirmelerini öneriyor. Ailelerden en sonunda çocukları
değiştirip, değiştirmeyecekleri yönünde bir tercih yapmaları bekleniyor.
Yıllarca alıştıkları, kucakladıkları çocuklarını bir başka aileye verip, yerine
biyolojik olarak kendi çocukları olan ve diğer ailenin büyüttüğü çocuğu almak…
Düşüncesi bile korkunç. Filmin bir yerinde “Bunlar evcil hayvan değil ki nasıl
değiştirelim? tepkisine karşılık bir anne “Ben evcil hayvanımı bile
değiştiremem.” anlamında bir cümle kuruyor. Film bu temel üzerinde
şekillenirken kan bağının önemsizliğini, sevgiyi, bağlılığı ve en önemlisi de
farklı ekonomik yaşayışlardaki iki ailede “baba ve çocuk” ilişkisini irdeliyor.
İzlenebilir mi? Evet.
İzlemezseniz ne kaybederseniz? İzleyip siz karar verin.
Denk gelirseniz izlemeli misiniz? Bence denk getirmeye bakın. Bak
gerçekten beğeneceksiniz J
Michael Kohlhaas – Adalet İçin
Bu filmi seçerken aklımda iki şey vardı. Birincisi The Hunt
ve A Royal Affair filmleriyle keşfettiğim ve
oyunculuğunu çok beğendiğim Mads Mikkelsen’i bir başka filmde daha
izleme isteği, ikincisi ise sinemaya uyarlanmış, bir edebi esere daha nasıl yazık edildiğine şahitlik etmekti. Malum
Michael Kohlhass 19 yüzyıl Alman edebiyatının önemli isimlerinden Heinrich von
Kleist’in 16. yüzyılda yaşanmış bir olaydan esinlenerek kaleme aldığı bir
kitap. Ben edebi eserlerin sinemaya uyarlanmasından pek hoşlanmıyorum. Okurken
zihninizde canlandırdığınız dünyaya bir gün bir yönetmen çıkıp müdahale ediyor
gibi geliyor. Onu da geçtim bir yazarın yazmak için aylarını, yıllarını verdiği
bir kitabı bir iki saatlik bir filme sıkıştırmak hem yazara hem de verdiği
emeğe haksızlık gibi geliyor. Ama…
Yıllar önce okuduğum bu kitabın sinemaya uyarlanmasını çok
beğendim. Sanırım bu, okurken benim de kafamda benzer görüntüler canlandırmış
olmamdan kaynaklanıyor. Siz kitabı okuduysanız ve zihninizde bambaşka kareler
canlandırdıysanız belki de beğenmeyeceksiniz. Bilemiyorum. Ama konunun
işlenişi, sahneler ve oyuncuların performansı muhteşem. Eğer ismini aklımda
tutabilirsem Mads Mikkelsen’in filmlerini kaçırmam artık.
Ortaçağ’da geçen filmin konusuna gelince; at tüccarı olan
Micheal Kohlhaas bir barona ayakbastı parası olarak atlarını rehin bırakır.
Döndüğünde atların sağlık durumu ile ilgili karşılaştığı manzara ve atların
yanında bıraktığı uşağının işkence edilmiş durumu Kohlhaas’ı, inançlı, sakin,
mutlu bir aile babasından adalet aramak için ölümü göze alan bir isyancıya
dönüştürür. Bu uğurda her şeyini, ailesini ve kendi hayatını kaybetmeyi göze
alır. İnançlı bir adam olan Kohlhaas, papazın “Kimse kendi davasının yargıcı
olamaz. Vazgeç ve affet.” uyarısına rağmen kendisine haksızlık eden baron için
“Herkesi affederim ama Baron’u affedersem Tanrı beni affetmesin.” yeminiyle,
adalet ve ölüm yolculuğuna başlayacak.
İzlenebilir mi? Evet.
İzlemezseniz ne kaybederseniz? Hiçbir şey olmasa müthiş
güzellikteki atların olduğu sahneleri görmemiş olacaksınız, yani daha ne diyeyim.
Denk gelirseniz izlemeli misiniz? Düşünme bile, kahveni yap, battaniyeye
sarın, mendilini de al yanına otur izle J
Omar – Ömer
Konu Filistin
olacak ve ben o filmi izlemeyeceğim, böyle bir şey mümkün mü? Hayır elbette.
Sabırsızlıkla bekliyordum filmi. Filmin Cannes
Film Festivali’nden bu yıl Jüri Ödülü ile dönmüş olması benim için hiç
önemli değildi. Önemli olan Filistin’de çekilmiş olması, insanların
yaşadıklarını bir aşk öyküsü temelinde de olsa anlatıyor olmasıydı. Filmi çok
beğendim hem de çok…
Yıllardır kanayan ve görünen o ki, asla kabuk bağlamayacak
bir yara Filistin. Yıllardır kendi topraklarında işgal altında yaşayan
insanların neler yaşadıklarını cenazelerin ve ağıtların yükseldiği bir haberde
değil de, sinema perdesinde görmek, anlamaya, hissetmeye çalışmak benim için
çok önemliydi. Bu yüzden çok önemsiyordum Omar’ı… Ben aradığımı buldum. Filmi
burada uzun uzun anlatmayacağım. Dostluğun, insanlığın, ihanetin, zulmün,
aşkın, vazgeçişin, güvenin, sadakatin özetle her şeyin olduğu bir film. Üç
çocukluk arkadaşının İsrail’e karşı verdikleri savaştan daha fazlasını
birbirlerine karşı veriyor olmalarını çok güzel anlatıyor Omar…
İzlenebilir mi? Kesinlikle evet.
İzlemezseniz ne kaybederseniz? Ne kaybedersiniz bilmiyorum
ama Filistin’i, Filistin insanını belki biraz daha anlarsınız.
Denk gelirseniz izlemeli misiniz? Denk gelmesini beklemeyin, filmi bulup
izlemekte tereddüt etmeyin
Bu filmlere ek olarak Sefer Tası ve Son Durak filmlerini de izledim. Onları genel olarak geçeceğim, neden, çünkü yazı uzun oldu ve ben yoruldum. Yalan söyleyecek halim yok. Yani aklınızda bu filmleri yazmaya değer bulmadım gibi bir düşünce oluşmasın. Konularından bahsetmeyeceğim ama Sefer Tası'ının festivalde benim izlediklerim arasında güldüğüm tek film olduğunu söylemeliyim. Hayır, salondaki birçok kişi gibi sürekli kahkaha atmadım ama güldüm.
Son Durak mı? Şu kadarını söylemeliyim, festivalde beni hüngür hüngür ağlatan tek filmdi. Şimdi diyeceksiniz ki, "Ne yani, senin ağlaman bir kıstas mı? Neyin göstergesi?" Doğru haklısınız. Belki Gezi olaylarında ölen onca genci hatırladığımdan, belki son dönemlerde polis şiddeti yüzünden sinirlerim biraz zayıfladığından filmde bolca ağladım. Hatta film bittiğinde yanımda oturan kadın ile göz göze geldik ve bana "Rahat ağla, ben de eve gidince ağlayacağım." dedi. Filmle ilgili belirtmem gereken en önemli şey ise, filmin gerçek bir hikayeden uyarlanmış olması.
Bu filmlere ek olarak Sefer Tası ve Son Durak filmlerini de izledim. Onları genel olarak geçeceğim, neden, çünkü yazı uzun oldu ve ben yoruldum. Yalan söyleyecek halim yok. Yani aklınızda bu filmleri yazmaya değer bulmadım gibi bir düşünce oluşmasın. Konularından bahsetmeyeceğim ama Sefer Tası'ının festivalde benim izlediklerim arasında güldüğüm tek film olduğunu söylemeliyim. Hayır, salondaki birçok kişi gibi sürekli kahkaha atmadım ama güldüm.
İzlenebilir mi? Evet.
İzlemezseniz ne kaybederseniz? Gülebileceğiniz, keyifli bir filmi kaçırmış olursunuz. O kadar.
Denk gelirseniz izlemeli misiniz? İzleyin tabi, bence pişman olmazsınız.
Son Durak mı? Şu kadarını söylemeliyim, festivalde beni hüngür hüngür ağlatan tek filmdi. Şimdi diyeceksiniz ki, "Ne yani, senin ağlaman bir kıstas mı? Neyin göstergesi?" Doğru haklısınız. Belki Gezi olaylarında ölen onca genci hatırladığımdan, belki son dönemlerde polis şiddeti yüzünden sinirlerim biraz zayıfladığından filmde bolca ağladım. Hatta film bittiğinde yanımda oturan kadın ile göz göze geldik ve bana "Rahat ağla, ben de eve gidince ağlayacağım." dedi. Filmle ilgili belirtmem gereken en önemli şey ise, filmin gerçek bir hikayeden uyarlanmış olması.
İzlenebilir mi? Kesinlikle evet.
İzlemezseniz ne kaybederseniz? Offff, offff....
Denk gelirseniz izlemeli misiniz? Bir of çeksem karşı ki dağlar.... Anladınız siz onu :I
Bu arada yazı biraz geç kaldı, kusura bakmayın :)
Keyifli seyirler,
Sevgiler,
Bu arada yazı biraz geç kaldı, kusura bakmayın :)
Keyifli seyirler,
Sevgiler,
Yorumlar
Yorum Gönder