Pragma
Bundan üç ay
önce uzun süredir tiyatroya gitmediğimi fark edip de şeytanın bacağını kırmaya
karar verince şöyle bir bakındım, neler sahneye konuyor diye. Hakkında oldukça iyi şeyler söylenen o kadar
oyun vardı ki hangisine gideceğime karar vermekte zorlandım. Bazı oyuncular, gerçek oyuncu tiyatro
oyuncusudur diyor ya, ben de bunu dikkate aldım ve en sonunda tv’deki
oyunculuklarını beğendiğim Buğra Gülsoy ve Serhat Teoman’ın da oynadığı
“Pragma”yı seçtim. Hani “Tiyatroda
oyunculukları nasıl acaba?” merakıyla… Elbette oyunun konusu da fazlasıyla
ilgimi çekti. Yoksa sinema filminin kötüsü hadi bir yere kadar, en kötü
ihtimalle film arasında kaçabiliyorsun da, tiyatro bu pek hoş olmuyor. (Eğer
o meraklı ve garip bakışları umursamazsanız elbette kaçmak da mümkün.) Neyse ki ben çok iyi bir seçim yapmışım.
Pragma, Buğra
Gülsoy, Emre Erkan ve Teoman Serhat’ın kurduğu Get Yapım’ın bildiğim kadarıyla
sahneye koyulan ilk oyunu. Oyunda bu
isimlere ek olarak Mert Öner oynuyor. Açık söylemek gerekirse Emre Erkan ve
Mert Öner ile bu oyun sayesinde tanıştım.
Belki iyi bir tv izleyicisi olmadığımdan belki de tv’de herhangi bir
projede yer almadıklarından ikisini de ilk kez gördüm.
Oyuna gelirsek,
oyun birbirinden farklı dönemde yaşamış Ted Bundy, Andrei
Chikatilo, Albert Fish, Richard Ramirez ve Charles Manson’ın hayatlarına
gönderme yaparak “Onlar gerçekten suçlu mu? Yoksa suça itilmiş
insanlar mı?” sorusuna cevap arıyor.
Yıllarca çok sayıda bilim adamı suçlu
davranışını incelemiş ve suçluluğu açıklayan “Biyolojik, Psikolojik ve
Sosyolojik” olmak üzere üç ana başlık ortaya koymuşlardır.1
“Biyolojik yaklaşım suçluların
davranışlarının biyolojik bozukluklar sonucunda oluştuğunu ileri sürer. Bu görüşe
göre suçlularda kalıtımsal bozukluklar vardır, endokrin dengelerinde patoloji
ya da beyinlerinde hasar söz konusudur. Yani bedensel özellikleri ve mizaçları
onları suça yöneltmektedir. Psikolojik yaklaşım ise bireylerin
kendileri için önemli olan kişilerle ve yakın çevresiyle yaşantılarının
sonucunda oluşan psikopatoloji nedeniyle suça yöneldiklerini kabul etmektedir.
Birbirlerinden farklı düşüncelere sahip olsalar da, bu yaklaşımların hepsi şu
ya da bu şekilde suçluların psikolojik bir patolojiyle davrandıklarını ileri
sürmektedirler. Suçlular “hasta”, “uyumsuz”, “patolojik” kişiler oldukları için
suçlu davranışlar göstermektedirler. Sosyolojik yaklaşım ise suçluluğu bireyin
içinde yaşadığı sosyal çevreye bağlı olarak sosyal yapılar, sosyal süreçler ve
sosyal tepkiler açısından açıklıyor”2
Psikologlar tarafından yıllarca yapılan
araştırmalar da çocukların gelişme çağlarında yaşadıkları, şahit oldukları
olayların ya da gördükleri muamelenin onların kişiliklerinin oluşmasında en
büyük etkenlerden biri olduğunu ortaya koymuştur. Tüm bu açıklamalar suçlu
insan olmadığını, biyolojik, psikolojik ve sosyolojik sebeplerden ötürü ister
istemez suça itilmiş insanlar
olduğunu ortaya koyuyor.
“Bana
aşağıdan bakarsanız Tanrınızı görürsünüz, bana yukarıdan bakarsanız aptalı
görürsünüz, bana tam karşıdan bakarsanız kendinizi görürsünüz.” Charles Manson
İşte Pragma
farklı ailelerde, çevrelerde yetişmiş ve farklı suçlar işlemiş Ted Bundy, Andrei Chikatilo, Albert Fish, Richard Ramirez ve Charles
Manson üzerinden suç kavramını elbette bir tiyatro oyununda olabileceği
şekliyle sorguluyor. Oyun için seçilen seri katillerin ortak özelliği
hepsinin dünya seri katiller sıralamasında ilk on içinde yer almaları ve buna
ek olarak, hepsinin idama mahkûm edilmiş olması. Gitmeden önce bu katiller
hakkında araştırma yapmış olmam oyunun içine biraz daha girmeme ve söylenen her
şeyi daha iyi anlamama sebep oldu. Bu anlamda suç ve suçlu psikolojisi ile ilgili
yapılmış araştırmaları kafamda bir yere oturtmak ve bu oyundaki suçlularla
ilişkilendirmek için ben oyuna gitmeden önce katillerin profilleri hakkında kısa
bir araştırma yapmıştım. Oyuna gitmek isteyeniniz olursa diye en aşağıda
katillerin profillerini de sizlerle paylaşıyorum.
Oyunun konusu
hariç sergileniş biçimi de bugüne kadar izlediklerimden farklı. Siz salona
girdiğinizde kare şeklinde bir oturma düzeninin ortasına kurulmuş bir cam küp
görüyorsunuz. Oyuncular çoktan bu küpün içindeki yerlerini almış. Siz yokmuşsunuz
gibi hareket halindeler. Herkes yerine oturuyor ve oyun başlıyor. Biraz kanlı,
fazlaca gerilimli ama bir o kadar da içine alan ve düşündüren bir oyun. Dediğim
gibi suç psikolojisine ilginiz varsa bir de katillerin profillerine dair az da
olsa bir okuma yapıp giderseniz oyundan fazlaca etkileneceğiniz kesin.
Oyunculuklara
gelince hepsi inanılmaz başarılı. Buğra Gülsoy özellikle Kuzey ve Güney’de de yakaladığım
o sakin ama ürkütücü bakışlarını bu oyunda fazlaca sergiliyor. Bir sonraki dizi
ya da oyunda psikolojik olarak sağlıklı birini oynamazsa gerçekten de "normalde
de böyle biri sanırım" dedirtecek kadar rolünü içine sindirmiş. Serhat Teoman da tv’de olduğu kadar başarılı. Hele
oyunda bağırdığı bir sahne var ki gerçekten içinde bulunduğu cam küpün içinden
fırlayacak da birimizin boğazına yapışacak diye korktum. Gelelim daha önce hiçbir
yerde izlemediğim Emre Erkan ve Mert Öner’in oyunculuğuna… Onları bugüne kadar
herhangi bir yerde izlememiş olduğum için üzüldüm. Emre Erkan’ın oyun boyu mimikleri, bakışları gerçekten inanılmaz. Ama en çok kimi beğendin
diye sorarsanız Mert Öner derim. Bundan sonra oynayacağı herhangi bir oyuna
konusuna dahi bakmadan bilet almaktan tereddüt etmem. Role girmek diye bir şey varsa
sanırım Mert Öner’in yaptığından fazlası olamaz.
Bu oyunu izlemenizi öneririm ama mümkünse depresyonda olduğunuz, hayatın
her türlü yorucu zorluklarıyla baş ettiğiniz gergin bir döneminizde gitmeyin. Pek iyi
gelmeyebilir! Ya da sizi öyle etkileyebilir ki dertlerinizi tasalarınızı
düşünmek yerine bir süre “Suçlular gerçekten suça itilen insanlar mı?” diye
düşünüp kendinizi oyalayabilirsiniz. Bence en iyisi keyfinizin yerinde olduğu
bir dönemde gidin ki oyundan gerilip çıktığınız zaman kendinizi kısa sürede
toparlayabilesiniz. Özetle ne zaman gidersiniz bilmiyorum ama bu oyunu
izlemenizi öneririm.
İşte buyrun oyundaki seri katillerin profilleri:
Buğra Gülsoy’un canlandırdığı
“Ted Bundy”: (24 Kasım 1946 - 24 Ocak 1989)
1974-1978 yılları arasında
ABD’de sayısız cinayet işledi. Kurbanları hep kadın. 10 yıl boyunca suçunu
inkar ettikten sonra 30'dan fazla cinayet işlediğini kabul etti. Seri katil teriminin ilk onun için kullanıldığı
söyleniyor. Dış görünüşünden katil olduğuna inanması oldukça güç olan Ted
Bundy seri katillerin Picasso’su olarak
da anılıyor.
Gayrimeşru bir çocuk olarak dünyaya geldi.
Annesi Eleanor Cowell’ın ailesi, toplum baskısından kurtulmak için herkese
Ted’in evlatlık olduğunu söylediler. Ted ergenliğine kadar dede ve anneannesini,
anne ve babası, gerçek annesini ise kız kardeşi sanıyordu. 1951 yılında annesi
tekrar evlenince üvey babası Johnnie Culpepper Bundy’nin soyadını aldı. Ailesi tarafından çocukluktan beri şiddete
eğilimi olduğu söyleniyor. İdam edilmeden önce kendisi ile yapılan röportajda
“medyadaki şiddetin” kendisini gibi başka gençleri de şiddete yönelteceğini
belirtti.
Serhat Teoman’ın canlandırdığı “Richard
Ramirez”:
28 Şubat 1960 tarihinde Teksas’da
doğdu.
Altı kardeşin en küçüğüdür. Babası Richard’ın uyuşturucu ile
tanıştığı güne kadar oldukça iyi bir çocuk olduğunu söylüyor. On iki yaşına
kadar babasını idolü kabul eden Richard, on iki yaşından sonra Vietnam’da
savaşıp dönen kuzenini örnek almaya başlar. Richard, kuzeninden Vietnam’da
kadınlara yaptığı işkenceleri dinler ve o anlara ait fotoğrafları görür. Hatta
kuzeninin yıllar sonra karısını da Richard’ın gözü önünde öldürdüğü söylenir.
Birçok kez babasının annesine şiddet kullandığına şahit olan Richard’ın sık
sık evden kaçtığı ve geceyi mezarlıkta geçirdiği bilinmektedir.
Dava sürecinde
birçok hayrana sahip olan ve onlarla mektuplaşan Richard Ramirez 13 cinayet, 5 cinayet girişimi, 11 cinsel suç ve 14 ev soygunundan suçlu bulunarak idama
mahkum edildi. “Gece Avcısı” lakaplı Richard Ramirez 1996’da bir magazin
dergisi editörü ile hapisanedeyken evlendi. Şu anda idam sırasının gelmesini
bekliyor.
Emre Erkan’ın canlandırdığı “Andrei
Chikatilo”: ( 16 Ekim 1936)
Kasap takma
adıyla anılan seri katil 1936’da Ukrayna dünyaya geldi. Stalin’in uyguladığı politikaların halkı zorladığı, ülkenin açlıkla boğuştuğu bir dönemde zor bir
çocukluk geçiren Andrei Chikatilo’nun ağabeyinin yine açlık döneminde Chikatilo’nun
gözleri önünde komşuları tarafından öldürüldüğü ve parçalara ayrıldığı annesi
tarafından anlatılmıştır. Bu dönemde aç kalan insanların ölüleri yemek zorunda
kaldığı anlatılır. Babasının cephede olduğu dönemde annesinin bir Alman asker
tarafından tecavüze uğramasına şahitlik etti. Babası Almanlara esir düşen ve
ülkesine döndüğünde Stalin tarafından ülkesine ihanet ile suçlanan Chikatilo,
gençlik yıllarında yakışıklılığı ile herkesin dikkatini çeken biri oldu.
Ancak çocukken gözlük taktığı için sürekli aşağılanan Chikatilo, gençlik
döneminde de ilk cinsel deneyimi sonrası başarısızlık yaşadığının duyulması
sonrası bu sefer herkes tarafından iktidarsız diye aşağılandı ve alay konusu oldu.
Tüm bunlardan
kaçmak için Moskova’ya giden hukuk okuyan Chikatilo daha sonra Komünist partiye
üye oldu. Çevresinde eğitimli ve saygın biri olarak anılan Chikatilo’nun
kurbanları genelde çocuklar ve fahişelerdi. 53 kişiyi öldüren katil 1990 yılında yakalandı
ve 1994 yılında idam edildi.
“Gerçek acının son aşaması olarak gördüğüm ölüm fikrini çok sevdim.” Albert Fish
Brooklyn Vampiri
lakabıyla anılan, 19. yüzyılın sonlarında yaşadığı bilinen Fish 5 yaşında
babasını kaybetmiş ve yetimhaneye verilmiş. Yetimhanede dövüldüğü,
kamçılandığı anlaşılır ve 2 yıl sonra yani 7 yaşında annesine geri
verilir. Fish hakkında kitap yazan Dr. Frederic
Wertham onu içe dönük, çocuksu, yardımsever, uysal ve kibar biri olarak
tanımlamış ve gördüğü kişi karşısında şaşkınlık içinde kaldığını açıkça
belirtmişti. Oldukça dindar olan ve
cinayetlerinin temelinde din konusundaki bağnaz fikirlerinin yattığı düşülen Fish
öldürdüğü herkesin Tanrı’ya sunulmuş kurbanlar olduğuna inanıyordu. Doktorlar
tarafından Paranoyak Psikoz olarak tanımlanan Fish sürekli günah, cezalandırma,
kefaret ödeme, din, işkence gibi düşüncelerle yaşıyordu. Nitekim işlediği
cinayetlerin yanlış olmadığı inancına sahip olan Fish’in “Yaptığım doğru
olmalıydı, eğer yanlış bir şey yapıyor olsaydım, bir melek beni durdururdu, Hz.
İbrahim’i kendi oğlunu kurban etmeden durduğu gibi” sözü de bu inancının en
belirgin göstergesi. Ailesinde de çok sayıda zihinsel hastalıklara sahip
kişiler bulunmaktaydı. Fish’in zihinsel hastalıkları da genç yaşlarda idrar ve
dışkı tüketmeye başlamasıyla ortaya çıkar. 20’li yaşlara geldiğinde erkek
fahişe olmasının yanı sıra erkek çocuklara tecavüz eder.
Sayısız tecavüz
ve cinayeti bulunan Fish, 12 yaşında bir kızı kaçırıp, öldürmesi ve onu
yedikten 6 yıl sonra çocuğun ailesine
kızlarını hangi duygularla kaçırdığı, tecavüz ettiği ve onu yerken
hissettiklerine dair yazdığı mektup sayesinde yakalandı. Deli olduğuna karar
verilmesine rağmen elektrikli sandalyede idam edildi. Elektirikli sandalyede
idam edileceğini öğrendiğinde” Elektrikli sandalyede ölmek ne de büyük bir zevk
olacak! Bu tadacağım en büyük zevk olacak,şimdiye kadar tatmadığım tek zevk”
dediği söylenmektedir.
Oyunun
Künyesi
Yazan
ve yöneten: Buğra
Gülsoy
Yönetmen
yardımcısı: Ezgi
Bakışkan
Reji
asistanı: Koray
Tahir Ön
Dekor
tasarım: Kaan
Güreşçi
Ted
Bundy: Buğra
Gülsoy
Andrei
Chikatilo: Emre Erkan
Albert
Fish: Mert
Öner
Richard
Ramirez: Serhat Teoman
1 Suçluluğu Açıklayan yaklaşımlar Yrd. Doç. Dr.
Sema Kaner
2 Gibbons,D.C ( 1970) Delinquent Behaviour.
Englewood Cliffs,New Jersey
Yorumlar
Yorum Gönder