Sonra...
Vakti geldi. Susmanın, dışarı çıkmanın, yalnızlığımla yüzleşmenin. Sözcüklendirerek, hayatıma ne yaptığımı görmenin... Benim sesimle konuşan ölümü dinlemenin... Yazının, kimi zaman bir göz kamaşmasını andıran, kimi zaman yüreğin tıpasını hızla çekip çıkaran, ama özgürleştiren etkisinden çok farklı. Yazmak, sözcükleri bir anahtar deliğine dönüştürmek değil mi, gözünü dayayana koca bir dünya açılsın. Ama ben özgürlüğün hala ne olduğunu bilmiyorum, bu çıplak, derisi yüzülmüş halimle de koca dünyaya dayanamam. Tek bildiğim, ona yer açmaya çalıştığımda, içimdeki son çemberin de dağılıp parçalandığı....
Saatler boyunca yürümek... Bir çağlayandan aşağı bırakırcasına, salmak kendini gelip geçen insanların ve öykülerin arasına... Seslerle dolmak, her adımda görünmezden çıkarak, olanca ağırlığınla kendi gerçekliğine batmak, tek olarak, bölünmez bir bütün olarak, bunca öykünün arasında bir öykü, bunca kişinin arasında biri daha olarak belirmek...
Aslı Erdoğan
*En sevdiklerimden
Yorumlar
Yorum Gönder