Çavdar Tarlasında Çocuklar
Üniversiteyi kazandığım yazdı. Uzun
yıllar, üniversite sınavı ve içine gömüldüğüm test kitapları yüzünden ara
verdiğim okumaya artık geri dönme zamanıydı. Doğru bir kitapla, keyifli bir
kitapla yeniden okumaya başlamak için sabırsızlanıyordum. İlk o zaman tanıştım “Çavdar Tarlasında
Çocuklar” ile...
“Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001
Kitap’tan Biri” listesinde olması, uzun yıllar okumaya ara verdikten sonra bir
çırpıda okunabilecek iki yüz sayfalık bir kitap olması ve elbette ismi cezbetmişti beni o zamanlar. Ne yalan söyleyeyim, bundan neredeyse on iki-on üç yıl
önce kitabı ilk okuduğumda benim için hayal kırıklığıydı. “Bu mu, bu mu yani?”
demiştim kendi kendime. Holden diye
psikolojik sorunları olan bir çocuk konuşup, saçma sapan şeyler anlatıp duruyor
gibi gelmişti. Hatta -bu söyleyeceğim
için gülmek yok– üniversite sınavı yüzünden ara verdiğim yazma çalışmalarıma da
yeniden başladığım bir dönemdi ve “Ne var yani, ben de oturup bunun gibi bir
romanı pekâlâ bir solukta yazabilirim.” demiştim. Gençlik işte…
"Atom
bombasını keşfettiklerine çok memnunum bir bakıma. Yeni bir savaş olursa, gider
bombanın tepesine otururum. Bunun için gönüllü giderim, yemin ediyorum."*
Yıllar sonra biraz daha büyüyüp
olgunlaştığımda, hem hayat tecrübesi hem okumak ve yazmak anlamında, kitapla
tekrar karşılaştım. Birçok insanın dilindeydi. Herkes büyük bir övgüyle
bahsediyordu. Kendi kendime sanırım ben bir şeyi atladım dedim. O kadar insan
yanılıyor olamazdı. Ve bundan beş altı sene önce ikinci kez okuduğum kitabı, geçenlerde
tekrar okudum. Neden mi? Önümüzdeki aylarda Türkiye’de de gösterime girmesi
beklenen J. D. Salinger’in hayatını konu alan belgesel sebebiyle. Tabi J. D.
Salinger ile ilk tanıştığımdan bu yana diğer kitapları Franny ve Zooey,
Yükseltin Tavan Girişini Ustalar ve Dokuz Öykü kitaplarını da okudum. Ve fazla
yakın olduğum her yazarda olduğu gibi “Acaba nasıl bir insan? Nasıl yazıyor?”
merakı beni sardığında hayatını araştırdım. Daha fazla uzatmayayım çok
seviyorum kendisini ve en çok da yarattığı Çavdar Tarlasında Çocuklar kitabının
başkarakteri Holden’i… İlk okuduğumda haksızlık etmişim.
"Hayat
tabii ki bir oyundur, evladım. Hayat, kurallara göre oynanması gereken bir
oyundur."
"Evet, efendim. Öyledir, biliyorum." Oyunmuş, kıçımın kenarı. Oyun, öyle mi? Tüm asların bulunduğu takımdaysan, oyun o zaman, tamam; kabul ederim. Ya öteki takımdaysan, as oyuncu filan yoksa oyunla ilgisi kalır mı bunun? Hiç yani. Yok, oyun moyun.”*
"Evet, efendim. Öyledir, biliyorum." Oyunmuş, kıçımın kenarı. Oyun, öyle mi? Tüm asların bulunduğu takımdaysan, oyun o zaman, tamam; kabul ederim. Ya öteki takımdaysan, as oyuncu filan yoksa oyunla ilgisi kalır mı bunun? Hiç yani. Yok, oyun moyun.”*
Orijinal
ismi “The Catcher in the Rye” olan ve daha önce Gönülçelen olarak da çevrilmiş
kitapta yetişme çağında on altı yaşında bir çocuk olan Holden hayatın anlamını
sorguluyor. Her şeyiyle… İnsanları, eğitim sistemini, kadınları,
erkekleri, toplumu... Her şeyi ama her şeyi, bazen aykırı bir yaklaşımla bazen
yaşına yakışır saf bir tutumla… Kitabın kahramanı Holden Caulfield
karşınızda oturuyor ve tüm bu soruları size soruyor gibi. Holden, hep önünde
seçmek zorunda olduğu iki yol var gibi düşünüyor. Ya herkesten, çoğu zaman
sahte bulduğu bu kalabalıklardan kaçacak, sakin, medeniyetten uzak bir yaşam
seçecek ya da sorguladığı bu düzenin içinde yaşamaya devam edecek. Holden arada bir, başka seçeneği olduğunu da
söylüyor -ya da ima ediyor- yaşamaktan vazgeçmek. Neyse ki bu yolu seçmiyor.
“Ortalık oldukça
sessizdi, çünkü bizim Ernie piyano çalıyordu. Herifin piyanoya oturması bile,
Tanrı aşkına, kutsal bir şeydi sanki. Yani, hiç kimse onun kadar iyi çalamazdı.
Piyanonun önünde kocaman lanet bir ayna vardı, Ernie’nin suratına da iri bir
spot lamba çevirmişlerdi, böylece o piyano çalarken suratını
seyredebiliyordunuz, parmaklarını değil ama; o kocaman moruk suratını yalnızca.
Yemin ederim, ben bir piyanist ya da aktör filan olsaydım ve bu sersemler de
benim olağanüstü biri olduğumu düşünselerdi, bu durumdan nefret ederdim. Beni
alkışlamalarını bile istemezdim. Ben piyanist olsaydım, gider bir kenefe
kapanır, öyle çalardım.”*
Yatılı
okuduğu okulu Pencey’den Noel öncesi atılan tembel Holden, eve döneceği günden birkaç gün
önce her şeyini toplar ve okuldan ayrılır, ya da kaçar mı demeliyim emin
değilim. Ailesinin okuldan atıldığından haberi yoktur. Holden eve gitmeden önce
kimisi planlayarak kimisi planlamadan şartların gerektirdiğince birçok kişiyi,
yeri ziyaret eder. Buradaki insanlar ile sohbeti, tutumu bize Holden’in
psikolojisi hakkında fazlasıyla yardımcı oluyor.
Zengin bir ailenin çocuğu olan Holden’i anlamamız
açısından küçük kız kardeşi Phoebe de kitaptaki önemli karakterlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Aslında kitapta yer alan her
karakter, o kadar ince ince işlenmiş ki, diğer bir deyişle, o kadar gerçek ve
doğal ki, kitabı da belki diğer birçok romandan bu farklı kılıyor. Benim, zamanında “Aman ne var, bu romanı ben de yazarım.” dediğim bu romanı
Salinger’in on yılda son haline getirdiğini bir yerlerde okumuştum. Kitapta
fazla ya da gereksiz kullanılmış bir tane kelime bulmanız mümkün değil. En
azından ben bulamadım.
“Denizci
herifle ben birbirimize, tanıştığımıza memnun olduğumuzu söyledik ki böyle,
tanıştığıma hiç memnun olmadığım kimselere, durmadan, ‘Tanıştığımıza memnun
oldum.’ demek beni öldürüyor. Ama, hayatta kalmak istiyorsanız, ille de bu
zırvaları söylemek zorundasınız.”*
Kitabı size fazlaca detaylara
girerek anlatmak istemiyorum aslında. Kalıplardan, sahtekâr insanlardan sıkılan
genç bir çocuğun evine gitmeden önce uğradığı yerlerde yaşadıkları diğer bir
deyişle masum, daha kötülüğe bulaşmamış
bir çocuğun garip bir oyun olarak gördüğü yetişkinlerin sahte bulduğu dünyasına
hem içinden hem de uzaktan bakışı anlatılıyor kitapta. Yazarın
daha kitabın ilk sayfalarında “Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu
yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu
telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir.”* dediği
gibi kitabı bitirdiğinizde Salinger
ile tanışmış olsaydım diyorsunuz. Salinger’in, 1951 yılında “Çavdar Tarlasında
Çocuklar” kitabı yayımlandıktan sonra tamamen asosyal bir hayat yaşayan, evine
kapanan, uzun yıllar boyu insanlardan kaçan biri olduğunu bilerek kitabı
okuduğunuzda "Holden acaba Salinger mi? sorusunu sormaktan kendinizi
alamıyorsunuz. Yani bir anlamda kitabı okurken kitabın yazarı ile tanışmış
oluyorsunuz.
Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı özel ve
farklı kılan başka şeyler de var. Örneğin: Salinger’in
tek romanı
olma özelliği taşıması, John Lennon’ı öldüren 25 yaşındaki Mark David Chapman’ın kendisine yol gösterici olarak
kabul ettiğini söylediği kitap olması hatta kitabın Kennedy’nin katili de olmak
üzere daha sonra birçok katilin de üzerinden çıkması, Amerika’da liselerde en
çok okutulan kitap olmasının yanında bazı eyaletlerde ahlaka uygun bulunmadığı
için yasaklanması ve Teoman’ın “Gönülçelen” şarkısını bu kitaptan esinlenerek
yazması…
“Olgunlaşmamış insanın özelliği bir
dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliği ise bir
dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşama istemesidir.”*
Özetle “Çavdar
Tarlasında Çocuklar” benim
uzun süredir başucu kitaplarımdan biri. Bir roman karakterinin sizi nasıl
etkisi altına alabileceğinin en iyi örneklerinden. Sırf o karakter merak ediyor diye hiç gitmediğiniz bir şehir
bir parktaki ördeklere kışın ne olduğunu soracaksınız, o karakterin başına
neler geleceğini, neye karar verdiğini gerçekten merak edeceksiniz hatta arada 'Haklısın ben de öyle düşünüyorum.' diye bir roman karakteri ile konuşma isteği
duyacaksınız. Ve bence en önemlisi ise eğer yazıyorsanız gerçekten akıcı ve
etkileyici bir roman nasıl yazılırın karşılığını bulacaksınız.
"Her neyse,
hep, büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün
önüne. Binlerce çocuk, başka kimse yok ortalıkta -yetişkin hiç kimse, yani-
benden başka. Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum. Ne yapıyorum, uçuruma
yaklaşan herkesi yakalıyorum; nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken, ben
bir yerlerden çıkıyor, onları yakalıyorum. Bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum.
Ben, çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim."
Keyifli
okumalar,
Sevgiler
*Kitaptan alıntılar
harika bir yazı olmuş teşekkür ederim!
YanıtlaSil